21 Ocak 2013 Pazartesi

Mutlu olun!


     Hayatta gerçekleştirdiğimiz her eylemi mutlu olmak adına yapmamız gerektiğini savunan felsefi düşünce Hedonizm (Hazcılık) ve bu öğretiyi ortaya çıkaran filozof Aristippos'muş.Ona göre haz,insani bir duygudur ve her adımın bu amaçla atılması gerektiğini düşünür.Biz bu görüşü halk arasında genelde "polyannacılık" olarak lanse ediyoruz.Bazılarımız her türlü zorluğa pozitif yaklaşmaya "fakir edebiyatı yapmak" da diyebilir.
     Bizi mutsuz eden çevresel faktörleri (sosyal konum,ekonomik güç,kültürel birikim) düşününce isyan ettiğinizi duyar gibiyim.Ama önemli olan; evrenin sizi kimi konularda eksik bırakırken aynı zamanda size sunduğu değerlere ne kadar sadık kaldığınız. Görüşünüz,inancınız ne olursa olsun sahip olduklarınız için mutlu olmayı becerebiliyor musunuz yoksa hep üzülmek için bir nedeniniz mi var? Bir ateist bile olsanız önünüzde duran rakı şişesine eşlik eden dostlarınıza teşekkür edebiliyor musunuz ya da bir inanan olarak aldığınız her nefes için şükrediyor musunuz diye de sorabiliriz.
     Ben mutluyum çünkü istediğim şehirde,kardeşim gibi gördüğüm dostlarımla istediğim hayatı yaşıyorum.Ben mutluyum çünkü beni seven,bana inanan,görüşlerine her daim saygı duyduğum bir ailem var.Ben mutluyum çünkü hayal ettiğim meslekte çalışıyorum.Ben mutluyum çünkü bu sabah tanımadığım bir nineye günaydın diyerek onu gülümsetmeyi başardım.
    Ben mutluyum çünkü birazdan bu yayını sizlerle paylaşacağım ve belki bir kaç kişinin hayatına dokunup mutlu olmalarını sağlayacağım...
    
     
    "Eğer kim olman gerektigi hakkında en ufak bir fikrin dahi yoksa, dogru arabalara,evlere ve giysilere sahip olmak tamamen anlamsızdır. Bu yüzden hayatta daha fazlasına sahip olmaya çabalamaktan vazgeç ve hayat için daha fazlası olmaya çalış. Sonsuz mutlulugun yattıgı yer burasıdır. " (Robin Sharma)








1 Ocak 2013 Salı

Bir homo-sapiens hali-I



     Hepimiz niyetli olmasak da astroloji,magazin,populer kültür gündemine maruz kalmaktayız.Gerek günlük hayatta,gerek sanal ortamda ister istemez kendimizi bu furyanın içinde buluruz.Ben günlük fal yorumlarına inanmamakla beraber burçların karakterler üzerindeki etisine şaşırmadan edemeyenlerdenim.Artık kendi karakterimizi dinlemek egoist yanımızı mı tatmin ediyor bilemeyeceğim ama kendi burcumun özelliklerini okuduğumda "hee valla doğru","ayneen ya" gibi cümleler kurduğuma şahit oldum.Merak eden olduysa diye açıklayayım ben bir 'boğa' kadınıyım.Bir de bunun kadın-erkek durumu,yükselen-alçalan etkisi var değil mi? O kısmına henüz girme eğilimim olmadı ama belli mi olur boğa burcunun özelliklerinde olmayan bir yanımı keşfedersem başka burçlardan rol çalabilirim.



 
 
 
 



     Ben burcumu sevmiyorum diyecek bir insan tanımıyorum.Çünkü herkes burcunun en iyi yanlarını aklında tutar ve onunla övünür.Mesela ben.Sağolsun "Salvador Dali,Karl Marks,Sigmund Freud,Kanuni Sultan Süleyman,Shakespeare" gibi bir çok baba sanatçı-alim-bilim insanları bu burçla doğmuş.Onlara ne kadar teşekkür etsem az çünkü onların adıyla kendi reklamımı yapabiliyorum.Son sözü onlarla bitirebiliyorum. Benim burç şöyle böyle diye anlatıp övünenlere hemen "ne diyoon sen koçum Shakespeare bile boğa burcunda" diye atılım yapabiliyorum.Sonra derin bir sessizlik.Kimse de kalkıp demiyor ki  "peki ya senin ne oyunculuğunu gördük ne yazarlığını".Diyemezler çünkü ben boğa burcuna mensup olarak Shakespeare ile bir bağlantı kurabilmişim.Mesele bu işte.Ne olduğun değil kendini nasıl anlattığın.





mesela şuan övünemedim burcumla:)
 
 
 

     Pazarlama sadece ticarette olmuyor artık.Sanal ortamlarda,sosyal medyada sürekli kendimizi pazarlamıyor muyuz.Facebooklar,tweeterlar ne için? Sürekli farklı ortamlarda egzantrik resimler çekilmek,aradaş sayısını arttırmak için yolda görse selam  bile vermeyeceği kişilere arkadaşlık teklifi yollamak, bir kere bile izlemediği filmleri "beğenmek (like)" ,kitap kurdu imajı çizmek için yazar olduğunu "google amcadan" öğrendiği kişilerin kitaplarını okumuş gibi yapmak...vs.Bütün bunlar insanların olmadığı halde özendiği,görünmediği halde aslında öyleymiş gibi davrandığı haller.Hepimiz yaptık, yapıyoruz. Kendimi erdem bir kişi gibi gösterme çabasında falan değilim yanlış anlaşılmasın.Sadece farkında olmadığımız komik görüntümüzü göstermek istedim.



 

     İnsan olmak güzel şey.2013 için ilk insan hali yayınımı yapmış bulunuyorum.Nice yazılası hallere..




    
    
    

15 Aralık 2012 Cumartesi

Hadi 'Şop'layalım:)



     Mimarlık eğitiminin benim açımdan iyi bir avantajı da photoshop programını öğrenmemdi sanırım.Ben daha çok eğlence ve mizah adına kullandım bu programı.Günlük hayatımda yarattığı popularite okul eğitimime olan katkısından daha fazlaydı.Bir çok arkadaşım bu hevesime malzeme oldu.Güzel de oldu:)
     Bir kaç "fotoşop" denemesini paylaşmak ve yüzünüzü bir az da olsa güldürmek niyetim.Haydi seyre!





 
Evet aylardır kuaföre gidip saçlarımı böyle kestireceğim..Güya :)
 
 
 
 
 
 


Evladın olsa sevilmez tadında bi "şop" :)
 
 
 
 
 
 
 
 

 
Alnım havaalanı pisti gibi olmasa idare edermiş..
 
 
 
 
 
 
 

 
"Deniz kabul et artık sen sarışın olmamalısın" seslerini duyar gibiyim..
 
 
 
 
 
 
 

 
Ömür Gedik olma çabası..
 
 
 
 
 
 


"Cık" diyoruuz hep beraber ve beni dışlıyoruz...
 
 
 
 
 
 
 
 

 
 
Hu huuuuu :)
 
 
 
 
 
 
 

 
Olmuş gibi gibi
 
 
 
 
 
 
 

 
Bu dünyaya bir tane Bade İşçil yeter'miş..



       Farklı çalışmalarımız devam edecektir..:)



5 Aralık 2012 Çarşamba

Düşenin dostu olmaz!



     Düşmez kalkmaz bi' Allah derler.Doğru.Çünkü benim düşmeyen arkadaşım yok.Bir tanesi her seferinde yere 5 cm kala kalkmayı beceriyordu (ki kutluyorum onu değişik bir meziyet) ama o bile düştü. Düşen arkadaşlarımı düşünüyorum da her biri ayrı bir blog konusu olabilecek düzeydeler.Hoşlandığı çocukla ilk buluşmasında düşenler mi dersiniz, düşerken hocasının tostuna tutunup okulda ünlenenler mi, merdiveni tek adımda inip mekana öyle giriş yapanlar mı ya da hepimizin fenomeni "uçan adam Sabri bey" gibi kendini yere atanlar mı? Hepsi gerçekten hafızamın baş tacı.Fakat yine de kendi düşüşümü tek geçerim.Kısmen de olsa bu konudaki başarımı gururla anlatmak istiyorum.
     Sıcak bir yaz günüydü.'Edebiyat parçalıyor' diyeceksiniz ama cidden ağustos ayıydı ve Altınoluk'ta tatildeydim.Her ne ise, Altınoluk'ta bulunmuş olanlar çok iyi bilir meydanda Mado'nun bir şubesi vardır.İşte ben o Mado'ya bir arkadaşımla beraber gitme gafletinde bulundum.Temizlik yapıldığı bir sırada mekana giriyor olmamız bizim için bir sinyaldi belki ama o gün algılarımız açık değildi diye tahmin ediyorum. Ben bir kaç kayma denemelerimden sonra çok büyük bir yanlışa sürüklendiğimi farkettim ama çok geçti.Sizin için düşüş pozisyonumun bir benzerini photoshop yardımıyla aktarmaya çalışacağım.
Bunun için yüksek atlama yapan bir sporcunun vücudunu kullandım çünkü gerçekten o açıyla düştüm.Sol kalçama doğru yaptığım yay hareketi yer ile buluştuğunda havadaki kadar estetik durmuyordu tabi.

                                    

         Peki ben bunu niye anlattım size? O kısıma geleyim.Bu sıradann bir düşüş gibi dursa da öyle değil aslında.Yerden yükselen ve yay çizen vücudum, insan varlığının evrendeki değişken sınırlarını yansıtıyor.Zeminde bulunan kum taneleri ise zamanın akışkanllığını simgelemekte.Peki ya ayın formu ve denize yansıttığı ışığı; o da bilginin gücünü temsil ediyor.Evet arkadaşlar sizin de anlayacağınız gibi  bu "illuminati".O her yerde.Varlığımızın köklerine eklemlenmiş.Hep bizimleydi ve bizimle olacak! 


        Buradan amaçsız düşenlere sesleniyorum.Arkadaş madem düşüyorsun bir mesajın olacak,öyle haybeye düşmeyeceksin! 





              

2 Aralık 2012 Pazar

'Taşınma Kafası'



       Hepimiz hayatımız boyunca en az bir kez taşınma eylemini gerçekleştirmişizdir.Kimimiz asker çocuğu olarak dünyaya gözünü açmış,minimum 5 il gezdikten sonra babasının emekli olması için ettiği dualar sayesinde edindiği bilgilerle samanyolu tv de program yapan din(ci) adamlarına taş çıkartacak kıvama gelmiş,kimilerimiz bin bir umutlarla adım attığı üniversitelerde aile sıcaklığından yoksun,yarı bodrum,1+0 gibi ev kavramıyla tanışmış,iki kişinin yanyana geçemediği koridorlarda,koridor başına gelmeden "geliyoruuuum" diye bağırmak zorunda kaldıkları insan ihtiyaçlarını karşılamayan tuhaf evlerde yaşamak zorunda bırakılmıştır.Demek istediğim dili,dini,ırkı ne olursa olsun "insan" evriminin büyüme,olgunlaşma,yaşlanma aşamalarında "taşınma" onuruna erişmiştir.
      Peki taşınmanın raconu nedir? Tabi ki her şeyin bir kuralı var ve taşınmak da öyle kafana göre yapılacak bir şey değil.
Önce sağlamından bir emlakçı bulacaksın.Emlakçı dediysek onun da kriterleri var.Mesela kurduğu cümlelerden hiçbir şey anlamadığın emlakçı makbuldür.Çünkü onun kendi içinde yarattığı bir dünya var ve sen o dünyaya ait değilsin.Sen tek başına bir ev bulabilir misin? Hayır.O zaman senin anlayabileceğin bir iş değil ve bunu bu işten anlayan birisine bırakman gerek.İkinci bir özellik cıvık olması.Konuşurken samimiyetin dozunu aşmalı ki sen bu durumdan rahatsız olasın ve bir an önce o pozisyondan kurtulmak adına işine konsantre olasın.Bu özellik sayesinde 40 dk süren ev beğenme işlemlerinin  13 dk ya kadar indiği gözlenmiştir.Bu gibi özelliklere sahip bir emlakçı bulduysan işin yarısı bitmiş demektir.Gerisi senin dayanma gücüne ve fiziksel kapasitene kalıyor.Bu kısımlarda daha önce aşk acısı çekmiş,anne babası ayrılmış,5 kardeşli bir ailede en küçük çocuk olup her türlü ihtiyaçta bakkala markete gönderilmiş,arabesk müzikle yetiştirilmiş kişilerin daha rahat ettiği test edilmiştir.Bu insanların bünyeleri daha önce yaşadıkları nedeniyle robotlaşmış ve acıya dayanıklı hale gelmiştir.Bu tip insanlardan değilseniz bir an önce bu özelliklere sahip bir arkadaş edinmenizi tavsiye ederim.Nitekim onlar her yerdeler.
       Taşınmanın zor yanları olduğu kadar iyi yanları da vardır.Taşınan insan yeni insanlarla tanışır,onların hayatlarına dokunur,sosyal hayatlarına bir level daha eklerler.Böylece yeni komşuluklar,yeni aşklar,yeni aileler kurulur.4 erkek öğrencinin kaldığı bir apartmana 3 kız öğrenci taşınıyorsa erkekler arasında rekabet oluşur bu da gençlerin kendilerini geliştirmesi yolunda her türlü adımı atacakları anlamına gelir.Vücut geliştirmeye,dvd koleksiyonu yapmaya,edebi değeri yüksek kitaplar okumaya başlayan bu gençler memlekete hayırlı işler yapan vatandaşlar haline gelebilirler.Taşınmalar arttıkça,daha zeki daha çevik bireyler yetişir.Ülkenin refah seviyesi artar.Bu da huzurlu,mutlu bir dünyanın temellerini oluşturur.

       Bahsettiklerimin hiçbir kurum ve kuruluşla alakası yoktur.Bu sadece 'taşınma kafası'dır.


Biri benden yakışıklı, birinden ben güzelim sendromu



       Saat olmuş sabahın 6’sı.Etrafta uyumanız için her türlü imkan sağlanmış.Okuyan gençler arasında argo tabire de sahip olan, sinsi,iç gıcıklayıcı bir renge sahip(mavi desen değil siyah desen değil) gökyüzü,sadece kafanız iyi iken size mükemmel gözüken yatağınız,buz gibi odanızda içinizi ısıtma görevini karşılık beklemeden gerçekleştiren tatlı yorganınız.Bu şartlar altında uyanmanız imkansız değil mi?Peki ya o gün devamsızlığınızın kalmadığı,öğrencileri dersten bırakmak konusunda profesör rütbesine erişmiş bir hocanın dersi varsa? Evet mecburen kuzu kuzu kalkacaksınız.Hem de bu kadar erken kalkmanız gerekecek çünkü İstanbul’da otuyorsunuz,memur bir ailenin çocuğu olduğunuz için Bebek’de Ortaköy’de eviniz yok,ee tabi araba bilginiz aksın dingilin ötesine geçememiş,babalar gibi öğrenci yurdunda 4 kişilik odalarda kalıyorsunuz,sabah trafiğine alışma aşamasındasınız ve yağmurlu havalarda Barbaros Bulvarı’nın trafiğinin hiç de sevimli olmadığını düşünüyorsunuz.İçiniz mi şişti?Unutmadan üniversitenin makine bölümünde okuyan yüzde 90 lık erkek öğrenci diliminde yer aldığınızı hatırlatayım.Üniversiteye başlayalı 4 ay olmasına rağmen her türlü konser, toplantı, konferans gibi öğrencilerin sosyal olmak bahanesiyle kız tavlamaya çalıştığı organizasyonlara katıldınız ve daha 100m yakınınıza dişi sinek konmadı.Oysa üniversiteye gelmeden önce bunların hiç birini hayal etmemiştiniz.Yemyeşil çimlerde uzanan seksi ve güzel kızlar,ağaçların gölgesinde kitap okuyan seksi kızlar,okul kantininde hamburger yiyen seksi kızlar,yürüyen seksi kızlar,konuşan seksi kızlar.Kısacası seksi kızlar.Sorun şu ki okulda baktığınızda hoşlanabileceğiniz bir sürü kız varken bunların hiç birinin sizin bölümün kapısının ötesine geçmemesi.Farklı alternatifler gözünüze çarpmaya başlıyor.Mesela mimarlık bölümü ya da kimya bölümü.Artık o kadar isyankarsınız ki tekrardan sınava girip Anadolu’nun en ücra köşesinde bile farklı bir bölüm okumayı düşünüyorsunuz.Durum bu iken kendi bölümünüzün kızlarına bacı,kardaş,ana sıfatlarının dışında bakmanız imkansız.

     Şimdi ne mi yapıyorsunuz? Çoktan uykuya daldınız bile.Sıcacık yatağınız içinde aydınlanan havanın huzuruna varıyorsunuz.Ders ne mi olacak? Amaaan,arkadaşınız imza atar.Atamazsa da alttan aldığınız derslere birisini daha eklersiniz.Bu kadar basit.Haydi görüşürüz.